"Sen cennetin varlığından gurur duy, ben cehennemi istiyorum."
"Yağan kar şiddetini gitgide arttırıyor, koyu renk saçlarıma tutunan kar tanelerinin sayısı çoğalıyordu. Konuşmadı, konuşamadım. Sessizlik... Aramızda her daim geçen bir alfabeydi sessizlik. Ben de bu alfabeye bir kez daha boyun eğdin ve uzun, titreyen parmaklarımı avuçlarımın içine bastırdım. Elimi yanıma indirdiğimde avuçlarımda eriyen kar yere damladı..."
Rengi, kan rengiydi.
Rengi, kaybın rengiydi.
Rengi, bir cinayetin rengiydi.
Yabancı. Bu kitap benim için gerçekten çok değerli. Her şeyi barındırıyor içerisinde. Bütün duygular harmanlanıp bu kitabın içerisinde toplanmış sanki. Hepsinden önce her kitapta olduğu gibi bu kitapta da çok emek var. Hem biz okurlar hem de Öznur çok fedakarlık yaptık bu kitap için. Başımızdan türlü türlü olaylar geçti ama hepsini atlatmayı başardık. Bu arada çoğul konuşmamın sebebi ise Öznur'u ve okurlarını bir bütün olarak görmem, ayrı göremiyorum. Kitabın konusuna gelirsek eğer, ben size konuyu anlatacağım çoğunuz çok basit neresi abartılıyor bu kitabın diyebilirsiniz. Çünkü öyle, evet konu basit herkesin değil belki ama yine de birilerinin aklına gelebilecek bir konu. Fakat bu kitabı diğerlerinden ayıran şey Öznur'un ruhunuza işleyen cümleleri ve konuyu işleyiş tarzı. Kitabı okurken adeta kendinizi orada hissediyorsunuz sizde aynı şeyleri yaşıyorsunuz. Ağlıyorsunuz, gülüyorsunuz, acı çekiyorsunuz hatta kriz geçiriyorsunuz. Yine gevezelik yaptım farkındayım fakat konu Yabancı olunca kendime hakim olamıyorum ne yapayım. Evet, konusu diyorduk değil mi? Bir polis memuru Atalay Güngör, alanında ünlü bir avukat Levent Çağıran. Her şey Atalayın Levent'i vurmasıyla başlıyor. Levent kurtulamıyor ve ölüyor. Oğlu Ediz ise babasının ölmesi ile intikamını almak için Atalayın kardeşi Doğayı kaçırıyor. Aslında tabii ki konu bundan ibaret değil fakat şimdilik sadece bu kadar anlatacağım. Hoşçakalın!
Yorumlar
Yorum Gönder