Kitap Yorumu: Yabancı- Albert Camus

albert camus yabancı ile ilgili görsel sonucu
                     Kitap Adı: Yabancı

                     Orijinal Adı: L'Etranger

                     Yazar: Albert Camus

                     Çeviri: Salih Tiryakioğlu

                     Yayın Evi: Can

                     Sayfa sayısı: 110

                     Puanım: 3,5/5



Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Geçmişteki anılar hafızamızın bir köşesinden bize kendini hatırlattığı zaman hep, keşke o zamanlar  daha farklı bir tavır sergileseydim  demez miyiz, çoğumuz bunu elbetteki yapıyoruz. Hayatın karmaşıklığı, canlılığı bizi sürekli içine çekiyor  ve biz fark etmeden kendimizin bile tanıyamıyacağı bir karakterin içine hapsediyor. Sanırım en ürpertici olanı ise bunu hiçbir zaman fark edemiyor oluşumuz. 

Çocukken bütün duyguları tadarız güleriz, ağlarız, üzülürüz, mutlu oluruz, gerçekten mutlu oluruz.  Fakat gitgide bu duygularımız körelmeye hatta yok olmaya başlar. Çünkü artan sadece yaşımız değil hayatın bizim omuzumuza yüklediği sorumluluklar ve önümüze koyduğu engellerde artacaktır. Bütün bu zorlukların içinde duygularımız ve fiziksel ihtiyaçlarımız arasında denge kurmakta çok zorlanırız. Küçüklüğümüzde aklımızın ucuna bile getirmek istemeyeceğimiz fakat biz istemesekte kafamızda kurulan senaryolar büyüdükçe bizim için normal bir hal almaya başlar. 

Sevdiğimiz bir insanın ölümü veya  şu dünyada değer verdiğimiz herhangi bir şeyin kayboluşu, belli bir zaman geçtikçe açılan o boşluğun yerine alışmaya başlarsınız. Şuan olmasa zaten ileride olacaktı düşüncesdi hiç terk etmez sizi ve gitgide bu fikir size inanması en kolay şey gibi gelir. Fakat öyle değildir ve inanın ki hiçbir zaman da öyle olmayacaktır. Yıllar geçtikçe kaybolan duygularımız bir kere geldiğimiz şu hayatta seçimlerimize büyük bir öncü olur.
  
İşte Albert Camus' nün bize Yabancı adlı romanın da anlatmak istediği tam da budur. Kendi içinde yabancılaşan bir insan, aslında o bir hiçkimse. Meursault, bir sabah annesinin ölüm haberini alır ve cenazesini görmek üzere onu bıraktığı huzurevine doğru yola çıkar. Yol onun için gayet normal geçmiştir, havadaki güneş tenini kavuruyor ve sıcaklık dalgaları bir an olsun azalmıyordur. Yorulmuştu ayrıca daha cenazeyi ziyarete varmadan çok sıkılmıştı. Oraya gittiğinde ise gayet bıkkın ve ifadesiz tavırla taziyeleri kabul etmiş fakat hala içinde ağlama duygusu belirmemiştir. Hatta ağlamanın en ufak kırıntıları bile yoktur. Çünkü gerçekten üzüldüğünü hissetmemiştir tek düşündüğü şey bu sıcaktan kurtulup evine dönüp rahatça uyumaktır.

Aslında Meursault'un yabancılaşan kimliğini tam da burada tanıyoruz. Huzurevinin müdürü son bir kez annesini görmek isteyip istemediğini sorduğunda bu soruyu olumsuz yanıtlamış  aklındaki tek şey ise hala ne kadar yorgun olduğudur. Annesini uğurladıktan bir gün sonra sahile gittiğinde  eski bir kız arkadaşı Marie'ye rastlar onunla sohbet eder hatta günün sonunda bir komedi filmine bile gitmişlerdir. Yaşadığı apartmandaki hareketlilikleride hep aynı ifadesizlikleriyle karşılıyordur hiçbir zaman çok konuşmuyordur. 

Marie ile ilerleyen bu arkadaşlıkları kızın içinde onunla evleneceğine dair umut tohumcukları oluşturmuştur. Bunu Meursault ile paylaştığından ise yüzünde hüzünlü bir ifadeden başka bir şey oluşmamış, tohumlar kendi kendine alev alıp yanmıştır. Çünkü Meursault ona, onunla evlenip evlenmeyeceğinin kendisi için pek fark etmeyeceğini fakat aynı duygusuz surat ifadesi ile onunla evlenebileceğini de söylemiştir. Ayrıca onu sevmediğini de eklemiştir. 

Meursault'un bu ifadesiz tavırlarının hayattaki seçimlerini etkilediğinin hiç farkında değildir. Ve bundan sonra olacaklar içinde pek farkında olmayacaktır. Peki Meursault hayatın önüne çıkardığı en büyük davada kendini nasıl savunabilecek ve haklı çıkmayı başaracaktır? Sanırım bunu Albert Camus' nün usta kaleminden okursanız daha iyi anlayacaksınız. 

Bu zamanda dünya klasikleri okumak biraz göz korkutucu görünüyor farkındayım fakat bu klasik kitap okumamak için bir sebep değil. İlk olarak bu kitap ile başlayabilirsiniz çünkü Camus, genç kahramanı Meursaut'nun dış dünya ile arasına koyduğu mesafeyi, kendine ve topluma yabancılaşmasını, annesinin ölümü dahil her şeye nesnel bir biçimde yaklaşmasını büyük bir ustalık-aynı zamanda çok yalın bir anlatım biçimiyle dile getirir. 

Yorumlar