Kitap Yorumu: Bir Çöküşün Öyküsü- Stefan Zweig

             
         Kitap Adı: Bir Çöküşün Öyküsü

         Orijinal Adı: Geschichte Eines Untergangs


         Yazar: Stefan Zweig


         Çeviri: Regaip Minareci


         Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


         Sayfa Sayısı: 48


Puanım: 4/5

  
Arka Kapak Yazısı:

Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya'ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikanesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris'teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.


Yorumum:


Zweig bu öyküsünde insanın içindeki kibir, ego ve bencilliğin bedeni nasıl ele geçirdiğini harika bir karakterle aktarmış.


Madame ihtişamlı Paris hayatından sürülünce kendi içindeki yalnızlıkla boğuluyor adeta. Onu asıl  yaşatıp hayata bağlayan şeyin her ne kadar yalanda olsa Paris'te ona gösterilen ilgi, sevgi ve pohpohlama olduğunu anlıyor. Kaldığı yerde kendine meşgale aramaya çalışıyor ama orasının Paris olmadığının farkında. Yeniden ilgi odağı olsun sevilsin, sayılsın hatta ona bir şeylerden ötürü yalvarmalarını istiyor. Papazın yeğeni ona aşık oluyor fakat bu Madame'a yetmiyor, çünkü papazın yeğeni de kendi kendi duygularının esiri olup küstah birine dönüşüyor. Gencin utangaç, mahcup ve çekingen halinden eser kalmıyor. Madame'ın hoşuna giden bu bütün özelliklerinden eser kalmayınca onu iğneşeyip küçümsemekten haz aldığını fark ediyor bunu dile getirmekten de çekinmiyor.


Fakat sonu Madame için pek iyi olmuyor bu iğnelemelerin. Küstahlığın esiri altında ezilmiş adam Madame'a orantısız yumruklarıyla karşılık veriyor. Madame zaten bir kenara atılmış şöhretinin ve gücünün yanında buruk ruhunun ve bedeninin böyle ezilmesine dayanamıyor. Ve bütün Paris'in onu tekrar nasıl konuşacağının tek bir yolunu buluyor. Güzel bir ölüm komedisi. Onlara kendi ölüm oyununu oynayarak ders vereceğini sanan Madame kalan bütün parasını ölümüne kadar ki düzenlediği partileri için harcıyor.


Ölmeden iki gün önceki partisinde tekrar ilgi odağı oluyor fakat bu kısa süreli gösteri Madame'a yetmiyor. Ve ölüm oyunundan vazgeçmiyor Madame de Prie. Ruhunun öldüğünü bu yalnızlığı içinde iyice mahvolduğunu hissediyor. Oyununu oynamadan önce güzelce giyiniyor süsleniyor ve bugüne kadar duygularını saklamasına yardımcı olan gülücük maskesini takıyor zehiri yudumlamadan önce, ölürkenki güzelliğini bütün Paris konuşacak sanıyor fakat pekte öyle olmuyor. Ağzı güzel bir gülümseme yerine çığlık atarcasına yamuk, kolları zarifliğin aksine ölümün acısıyla perdeleri sıkıca tutup yırtarcasına tutuyor. Bacakları ise sanki kırılmışcasına yan dönüyor,ölüm haberi umduğu gibi yankı uyandırmıyor. Madame de Prie ruhunu ve bedenini ele geçiren kötü duygularla beraber sonsuz yalnızlığa uğurlanıyor.

Yorumlar